BORÇTAN ve YÜKÜMLÜLÜKTEN KURTULMAK: BERAT
Arapça “berae” kelimesinin Türkçeleşmiş şekli olan “berat” kişinin yükümlülükten kurtulması, sorumluluğunun bulunmaması anlamına gelmektedir. Hicri takvimde Şaban ayının 15. Gecesine denk gelen gecede İlahi rahmet ve mağfiretin yeryüzüne yayıldığı, Müslümanların Allah’ın affı ve bağışlaması ile günah yükünden kurtulacağı umularak bu geceye Berat gecesi denmiştir.
Bu geceyi Müslümanlar açısından önemli kılan husus mübarek üç aylardan olan Şaban ayının içerisinde olmasının yanında Peygamber Efendimizin birkaç rivayetle bu geceye işaret etmesi olmuştur. Efendimiz (a.s.m.) Şaban ayı ile ilgili “Şaban ayı Recep ile Ramazan arasındadır; ne var ki insanların çoğu bunun farkında değildirler. Şaban ayında ameller Allah’a yükselir. Oruçlu iken amellerimin yükselmesini isterim” (Ebu Davud, hadis no:2436). Senedi tartışılan ancak mana itibariyle kabul edilebilen aynı zamanda amele teşvik eden diğer hadis de “Allah Teâlâ Şabanın on beşinci gecesi kullarına rahmetle nazar eder, kendisine ortak koşanlar ve Müslümanlara kin ve düşmanlık besleyenlerin dışındakileri affeder” (İbn Hibban).
Kutsal kitabımız Kur’an perspektifinde Berat, İman ve Tevhid mücadelesidir. “La İlahe İllallah” diyen bir Müslüman, tüm beşeri ilah ve ideolojileri reddetmiş, ceddimiz İbrahim (a.s) gibi bütün dünya şirke girdiğinde ve tek başına kaldığında bile; küfür, şirk ve zulümden uzaklaşarak, inanç ve davasında sebat göstererek İslam’dan ödün vermemesi demektedir. Berat, Hakkı üstün tutmak, batıldan uzaklaşmaktır. Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin ifadesiyle Hakkın hatırını ali bilip, hiçbir hatıra feda etmemek ve Hakkın kırılmaması için uğraşmak, İlahi olmayan beşeri ideolojileri Hakk’a feda edebilmektir. Berat, İslam dışı tüm inanç, ideoloji, adet, gelenek ve kalıntıları kalpten çıkarmak ve onlardan nefret ederek gerektiğinde bu uğurda her türlü bedele razı olmaktır. Berat kalpte başlayıp, hakiki imanı elde etmek ve Tevhidi mücadeleyi sürdürmekle kemale erer. Yüce Rabbimiz Kuran’ı Kerim’de “Kim, tağutu reddederek Allah’a inanırsa kopması söz konusu olmayan sapasağlam bir kulpa yapışmıştır” (Bakara, 2/256) diyerek iman etmeden önce kalbin arındırılması gerektiğini ve sonrasında imanla ihya edilmesini ifade etmektedir.
Berat belirli bir zamana ve mekâna özgü değildir. Berat küfür ve Tevhid mücadelesi olması hasebiyle her zaman ve mekânda sergilenmesi gereken bir duruştur. Mazeretsiz bir şekilde Tebük Seferine katılmayan Ka’b bin Malik, Hilal bin Ümeyye ve Mürare bin Rebia’ya karşı ashabın ortaya koydukları tavır Mü’minler için örnek bir duruştur. Kuranda bahsi geçen bu şahıslar cinayet, zina, faiz gibi büyük günahlar işlememişler, sadece özürsüz bir şekilde savaşa katılmamışlardı. Sahabeler kendileriyle konuşmuyor, eşleri dahi kendilerine hizmet ediyor ancak onlardan yüz çeviriyordu. Hatta Hilal’in eşi yaşlı olan kocasının kırk gündür bir şey yemediğini, sürekli ağladığını söylemiş ve Resulullah da ona hizmet etmesini ancak kendisine yaklaşmasına izin vermemesini buyurmuştur. Bu durum onların içtenlikle tövbe etmesi üzerine gelen ayetle beratlarına kavuşmalarıyla son bulmuştur.
Günümüzde de Allah’ın emir ve yasaklarına uymayan, Allah’ın düşmanlarını kendilerine rol ve model ittihaz eden kişilerle ve uygulamalarıyla çok sık karşılaşmaktayız. Bu uygulamayı yapan yakın çevremiz ve akrabalarımız da olabilir. Bu durumda bizim için ashabın ve Resul’ün duruşu örnek teşkil etmektedir. Allah için sevmek ve Allah için düşmanlık etmek, Müslümanlara kin ve nefret beslememek ve şirkin zahiri ve batıni bütün çeşitlerinden uzak durmak berat kandilinin biz Müslümanlara getirdiği önemli mesajlardır.
Bütün hayatımızın fihristesini oluşturan bu mübarek gecede bir nefis muhasebesi yapıp, günahlarımızla yüzleşerek tövbe edelim. İslam karşıtı olanlarla aramıza mesafe koyup Mümin kardeşlerimizle bağlarımızı pekiştirelim. Bu münasebetle bu gecede elden geldiği kadar Kur’an ile istiğfar ve salavat ile meşgul olarak, günahlarımızdan beraat ederek, bu fani hayatta ebedi hayatımızın beratını alıp borçtan ve yükümlülükten kurtulalım inşallah.